skip to main |
skip to sidebar
Yüz yaşındaki birine yeni bir şey söylemekten nefret ediyor insan. Böyle şeyleri duymak istemiyorlar.
Çocuklar bir tuhaf yani. Onlara karşı nasıl davranacağınıza dikkat etmek zorundasınız. Çocuklar size kızdıklarında neler yaparlar, siz de bilirsiniz. Hiç gülmez bunlar. Çocuklar altın yüzüğü yakalamak istiyorlarsa, bırakın yakalasınlar, bir şey söylemeyeceksiniz. Düşerlerse düşsünler. Onlara bîr şey demeniz bundan daha kötüdür.
Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.
Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.
İnsanların davranışları karşısında aklı karışan, korkuya kapılan, hatta hasta olan ilk kişinin sen olmadığını anlayacaksın. Bu konuda hiç de yalnız değilsin. Heyecan ve dürtüyle öğrenmek isteyeceksin. Aynı senin şimdiki durumunda, pek çok, pek çok insan ahlaksal ve ruhsal sorunlarla karşılaşmış. Ne mutlu ki, bazıları bu sorunları yazmışlar. Onlardan öğreneceksin bunları; eğer istersen. Aynı biçimde, bir gün senin önereceğin bazı şeyleri başka birinin gelip senden öğrenmesi gibi. Ne güzel bir düzen bu, sırayla, karşılıklı. Ve, eğitim de değil bu. Tarih bu. Şiir bu...
Bu dünyaya yalnızca iyi eğitilmiş insanların ve bilim adamlarının değerli katkıları olabilir demeye çalışmıyorum. Ama diyorum ki, iyi eğitim görmüş insanlar ve bilim adamları, başlangıçta zeki ve yaratıcı iseler -ne yazık ki, bu ender bir durumdur- yalnızca zeki ve yaratıcı olan insanlara kıyasla, arkalarında sonsuza kadar kalabilecek çok daha değerli şeyler bırakıyor gibiler. Kendilerini daha açık seçik ifade edebiliyor gibiler ve genellikle, düşüncelerini sonuca ulaştırmak gibi bir tutkuları var. Ve -en Önemlisi- yüzde doksan olasılıkla bilim adamı olmayan düşünürlerden daha alçakgönüllü oluyorlar.
Her neyse, hep, büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta -yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu çılgın bir şey...
Yetişkinler, açık ağızla uyurken berbat görünürler, ama çocuklar öyle görünmüyor. Yastığın üstü olduğu gibi tükürük olsa da, güzel görünüyorlar.
Doktor onu, acı çekmesin diye öldürmek istemiş. Yalnız, biliyor hapse atılmayı hak ettiğini, çünkü doktorlar Tanrı'nın işine karışamazlar.
Anlamadıkları bir şeyler söylediniz mi, millet ne isterseniz yapıyor.
Öldüğüm zaman şöyle aklı başında biri çıkıp beni denize filan atıverse, ne iyi olurdu...
Tüm ilişkilerde olduğu gibi inişler ve çıkışların olduğu ama işlerin genelde iyi gittiği, ta ki bir gün aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anladığın bir durumun içindeysen ne yaparsın?
Onlarla yüzleşme ya da bilmiyormuş gibi davranma konusunda kararsızsan çünkü yalnız olma fikri seni aldatan biriyle beraber olma fikrinden daha kötü geliyorsa ne yaparsın?
Hava, cadı karı memesi gibi soğuktu.
Kafasını böyle, bir şey düşündüğü için mi, yoksa başından kıçından habersiz kıyak bir ihtiyar olduğundan mı sallıyor, hiç anlayamazdınız.
Artık iğneleyici olmaktan çıkmış, terbiyesizleşmeye başlamıştı
Hayatta karşılaşabileceğiniz en felaket yalancı benimdir herhalde. Rezalet bir şey. Yani, bir dergi almak için gazeteciye gidiyorken bile, biri bana rastlayıp nereye gittiğimi sorsa, gözümü kırpmadan operaya gittiğimi söylerim. Felaket bir şey.
Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir.
Eskiden onu pek akıllı sanırdım, o aptallığımla tabii. Öyle sanmamın nedeni; tiyatro, edebiyat ve bütün bu zırvalıklar üzerine çok şey bilmesiydi. Birisi bu konularda pek çok şey biliyorsa, onun aptal olup olmadığını anlayabilmeniz epey zaman alıyor.
"Eğer objektifiniz auto-focus konumundaysa objektifinizin netleme halkası ile netlik yapmaya çalışmayın. Bu durumda objektifin netlik yataklarını oluşturan kauçuk tabanlı sistem aşınır ve objektifiniz kullanılamaz hale gelir."
İnsanlar beraberken konuşacak bir şey bulamıyorlar. Sadece birbirlerinin yalnızlıklarını giderebiliyorlar o kadar...
hiç birisinin sana sahip olduğunu düşündüğün oluyor mu?
ya da bir şeyin?
ben farkettim bunu.
her farkettiğimde gitmek istedim.
bazı insanlar aile kurmaya önem verirler.
yani buna değer verirler. bazılarıysa başka bir takım şeylere değer verirler.
onlara değer verirken niye değer verdiğini düşünmez birey.
toplumun içinde erimiş olan birey...
yani toplum koleje girmeyi değer olarak sunduğu için;
o artık kişiliğini yok sayma halidir...
koleje girmek için yarışır,
iyi bir işe girmek için yarışır.
üniversiteye girmek için yarışır,
güzel bir kadınla evlenmek için yarışır.
devamlı bir yarış ve kazanma zorunluluğu...
farkında olmak;
yaşlı bir kızılderilinin dediği gibi,
hayatın bize sunamadıklarını mı sunar?
yoksa bir radyo dinleyicisinin dediği gibi,
sanat diğer tüm şeyler gibi seks için midir?
yaşlı bir kızıl derili ne kadar yanılabilir?
bazen yanılabilir...
bazen susar...
bazen konuşmak ister...
bazen dinlemek ister...
bazen yalnız kalmak ister...
bazen arkadaş ister...
bazen gitmek ister...
gider bazen,
bazen gidemez...
bazen hiç gidememekten korkar...
bazıları sonsuz neşeye doğar...
bazıları sonsuz geceye...
bazen ölürsün...
bazen ölemezsin...
bazen bütün koşullar uygunken bile ölemezsin...
bazen kendinden uzaklaşmak ister insan...
bazen gidersin,
sırf dönebilmek için...
bazen ağlarsın baya...
bazen ağlayamıyorsun baya baya...
bazen çok ama çok fazla içmek istiyorsun da,
bazen sen zaten içmeye gidiyorsun
bazen acıbademden bir taksiye biniyorsun, kadıköye diyorsun, bazen yüzüne bile bakmıyor...
bazen bir kadın geliyor,
oturuyor karşına,
ve ağlıyor...
kadınlar hep ağlıyor...
bazen bir kadın sana, en çok korktuğum şey bir kadının göz yaşıdır diyor,
kendi adına...
eğer çok sevdiysen diyor,
eğer çok sevdiysen...
oysa bilmiyor ki,
sevmek de bir ana ait...
her şeyin başı su...
felsefenin de...
İlişikileri bitmiş ama o içindeki mikrobun ölmesini istemiyor. Böylece güzel bir bahanesi olyor hayatta: Başarısız olma bahanesi, hayatta tutunamama bahanesi... İçindeki mikrobu öldürürse herkes gibi çalışması, mücadele etmesi, birşeyler başarması gerekecek. Şimdi mazereti var. Bu da işine geliyor...
Neden insan hep kendine köle
Değişmez mi söyle
Ve o an bende bile yok
Neden insan ayıpladığını yaşamadan ölmüyor
Ve o an bende bile yok
Ben öldüm...
Sözüm meclisten dışarı dostlar, bugünlerde kendimi hıyar gibi hissediyorum. Hani dilim dilim doğrasalar beni; Marmara, Ege, Karadeniz ve hatta Akdeniz cacık olur diyorum. Derdim öylesine büyük ki dostlar, kırka yarıp yine kırka bölseler ve kırk bostana gübre diye serpseler; kırk bin tane ot biter de kırk bin derde deva olur diyorum...
Herkes çocukken büyük adam olma hayali kurar ama bazıları büyür; bazıları ise hep çocuk kalır. Siz ne kadar büyümek isterseniz isteyin; büyük olmak için doğmadıysanız hep küçük kalırsınız. Hep küçük....
Gençler rock müziğini üç nedenle dinler: Tepkisel olduğu için, tepkisel olduğu için ve tepkisel olduğu için.
Gençliğin haksızlığa tepkisi doğa olayıdır çünkü. Engellenemez.
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoglan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen'e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama...
Arkadaş nedir?
Tek bir ruhun, iki beden içinde yaşaması. -Aristo-
Sevgi her zaman sabırlı ve candandır.
Asla kıskanç değildir.
Sevgi asla kendini beğenmiş ya da kibirli değildir.
Asla kaba ve bencil değildir.
Saldırgan ve kızgın değildir.
Sevgi, başka insanların günahlarından zevk almaz fakat hakikati sever.
Her zaman bağışlamaya, güvenmeye, ümit etmeye hazır ve başa gelen her şeye tahammül eder.
Hayatımın sonuna kadar ona saygı gösterip, seveceğim.
Bizim aşkımız rüzgar gibi. Göremiyorum ama hissedebiliyorum.
Bütün samimiyetinle beni uyardın, değil mi?
Kendini ve etrafında bulunan insanları şiddetli bir katılıktaki ahlak kurallarına göre ölçerdi. Belki de sürekli olabilecek bir yalnız kalma riskine giriyordu fakat Tolstoy, Jack London ve Thoreau gibi yazarların yazdığı sevdiği kitapların karakterlerinde kendine yoldaş buluyordu. O karakterlerin kullandığı kelimeleri, herhangi bir duruma uyacak şekilde kullanabiliyordu ve sıklıkla da kullanacaktı.
Başımdan çok şey geçti ve şimdi mutluluk için gereken şeyi bulduğumu düşünüyorum. Taşrada, iyilik yapılması kolay olan ve kendilerine iyilik yapılmasına alışkın olmayan insanlara faydalı olma ihtimaliyle, sessiz, gözlerden uzak bir yaşam. Ve birilerine fayda sağlayacağı umulan bir iş. Sonra dinlence, doğa, kitaplar, müzik ve komşu sevgisi. İşte benim mutluluk tanımım budur. Ve tüm bunların üstüne, eş olarak sen ve belki de çocuklar. Bir erkek hayattan daha başka ne ister ki?
Ya yüzümde bir gülümsemeyle kollarınıza koşuyor olsaydım? O zaman siz de benim şu anda gördüklerimi görür müydünüz?
MUTLULUK SADECE PAYLAŞILDIĞINDA GERÇEKTİR.
Çok kültürlü dünyada cinsel kimliği ile erkekleri baştan çıkaran kadınlar yerine fikirleri ile topluma yön veren kadınların yüceltilmesi gerekmez mi?
Acı hepimizi farklı şekillerde etkiler.
Yaptığımız şey sıradan bir ağacı alıp onu seyircilere muhteşem bir altınmış gibi göstermek.
Ufacık bir mutluluk ışığı bulduğunda hemen söndürecek birileri çıkıyor.
Zebranın ne olduğunu biliyor musun? Sık rastlanan bir hastalığın, sık rastlanmayan belirtilerle ortaya çıkmasını, abuk sabuk başka bir hastalık olarak teşhis etmektir.
Başka bir deyişle, eğer toynak sesi duyuyorsan, aklına atlar gelmeli, zebralar değil.
Kasım 14, 2011
Yüz yaşındaki birine yeni bir şey söylemekten nefret ediyor insan. Böyle şeyleri duymak istemiyorlar.
Çocuklar bir tuhaf yani. Onlara karşı nasıl davranacağınıza dikkat etmek zorundasınız. Çocuklar size kızdıklarında neler yaparlar, siz de bilirsiniz. Hiç gülmez bunlar. Çocuklar altın yüzüğü yakalamak istiyorlarsa, bırakın yakalasınlar, bir şey söylemeyeceksiniz. Düşerlerse düşsünler. Onlara bîr şey demeniz bundan daha kötüdür.
Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra.
Kasım 13, 2011
Olgunlaşmamış insanın özelliği, bir dava uğruna soylu bir biçimde ölmek istemesidir, olgun insanın özelliği ise bir dava uğruna gösterişsiz bir biçimde yaşamak istemesidir.
İnsanların davranışları karşısında aklı karışan, korkuya kapılan, hatta hasta olan ilk kişinin sen olmadığını anlayacaksın. Bu konuda hiç de yalnız değilsin. Heyecan ve dürtüyle öğrenmek isteyeceksin. Aynı senin şimdiki durumunda, pek çok, pek çok insan ahlaksal ve ruhsal sorunlarla karşılaşmış. Ne mutlu ki, bazıları bu sorunları yazmışlar. Onlardan öğreneceksin bunları; eğer istersen. Aynı biçimde, bir gün senin önereceğin bazı şeyleri başka birinin gelip senden öğrenmesi gibi. Ne güzel bir düzen bu, sırayla, karşılıklı. Ve, eğitim de değil bu. Tarih bu. Şiir bu...
Bu dünyaya yalnızca iyi eğitilmiş insanların ve bilim adamlarının değerli katkıları olabilir demeye çalışmıyorum. Ama diyorum ki, iyi eğitim görmüş insanlar ve bilim adamları, başlangıçta zeki ve yaratıcı iseler -ne yazık ki, bu ender bir durumdur- yalnızca zeki ve yaratıcı olan insanlara kıyasla, arkalarında sonsuza kadar kalabilecek çok daha değerli şeyler bırakıyor gibiler. Kendilerini daha açık seçik ifade edebiliyor gibiler ve genellikle, düşüncelerini sonuca ulaştırmak gibi bir tutkuları var. Ve -en Önemlisi- yüzde doksan olasılıkla bilim adamı olmayan düşünürlerden daha alçakgönüllü oluyorlar.
Her neyse, hep, büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. Binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta -yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. Ve çılgın bir uçurumun kenarında durmuşum. Ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. Bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. Ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. Çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. Biliyorum, bu çılgın bir şey...
Yetişkinler, açık ağızla uyurken berbat görünürler, ama çocuklar öyle görünmüyor. Yastığın üstü olduğu gibi tükürük olsa da, güzel görünüyorlar.
Doktor onu, acı çekmesin diye öldürmek istemiş. Yalnız, biliyor hapse atılmayı hak ettiğini, çünkü doktorlar Tanrı'nın işine karışamazlar.
Anlamadıkları bir şeyler söylediniz mi, millet ne isterseniz yapıyor.
Öldüğüm zaman şöyle aklı başında biri çıkıp beni denize filan atıverse, ne iyi olurdu...
Kasım 01, 2011
Tüm ilişkilerde olduğu gibi inişler ve çıkışların olduğu ama işlerin genelde iyi gittiği, ta ki bir gün aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anladığın bir durumun içindeysen ne yaparsın?
Onlarla yüzleşme ya da bilmiyormuş gibi davranma konusunda kararsızsan çünkü yalnız olma fikri seni aldatan biriyle beraber olma fikrinden daha kötü geliyorsa ne yaparsın?
Ağustos 22, 2011
Hava, cadı karı memesi gibi soğuktu.
Kafasını böyle, bir şey düşündüğü için mi, yoksa başından kıçından habersiz kıyak bir ihtiyar olduğundan mı sallıyor, hiç anlayamazdınız.
Artık iğneleyici olmaktan çıkmış, terbiyesizleşmeye başlamıştı
Hayatta karşılaşabileceğiniz en felaket yalancı benimdir herhalde. Rezalet bir şey. Yani, bir dergi almak için gazeteciye gidiyorken bile, biri bana rastlayıp nereye gittiğimi sorsa, gözümü kırpmadan operaya gittiğimi söylerim. Felaket bir şey.
Bir kitabı okuyup bitirdiğiniz zaman, bunu yazan keşke çok yakın bir arkadaşım olsaydı da, canım her istediğinde onu telefonla arayıp konuşabilseydim diyorsanız, o kitap bence gerçekten iyidir.
Eskiden onu pek akıllı sanırdım, o aptallığımla tabii. Öyle sanmamın nedeni; tiyatro, edebiyat ve bütün bu zırvalıklar üzerine çok şey bilmesiydi. Birisi bu konularda pek çok şey biliyorsa, onun aptal olup olmadığını anlayabilmeniz epey zaman alıyor.
Temmuz 25, 2011
Temmuz 01, 2011
aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.
iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.
iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
Haziran 27, 2011
"Eğer objektifiniz auto-focus konumundaysa objektifinizin netleme halkası ile netlik yapmaya çalışmayın. Bu durumda objektifin netlik yataklarını oluşturan kauçuk tabanlı sistem aşınır ve objektifiniz kullanılamaz hale gelir."
Haziran 22, 2011
İnsanlar beraberken konuşacak bir şey bulamıyorlar. Sadece birbirlerinin yalnızlıklarını giderebiliyorlar o kadar...
Haziran 18, 2011
hiç birisinin sana sahip olduğunu düşündüğün oluyor mu?
ya da bir şeyin?
ben farkettim bunu.
her farkettiğimde gitmek istedim.
bazı insanlar aile kurmaya önem verirler.
yani buna değer verirler. bazılarıysa başka bir takım şeylere değer verirler.
onlara değer verirken niye değer verdiğini düşünmez birey.
toplumun içinde erimiş olan birey...
yani toplum koleje girmeyi değer olarak sunduğu için;
o artık kişiliğini yok sayma halidir...
koleje girmek için yarışır,
iyi bir işe girmek için yarışır.
üniversiteye girmek için yarışır,
güzel bir kadınla evlenmek için yarışır.
devamlı bir yarış ve kazanma zorunluluğu...
farkında olmak;
yaşlı bir kızılderilinin dediği gibi,
hayatın bize sunamadıklarını mı sunar?
yoksa bir radyo dinleyicisinin dediği gibi,
sanat diğer tüm şeyler gibi seks için midir?
yaşlı bir kızıl derili ne kadar yanılabilir?
bazen yanılabilir...
bazen susar...
bazen konuşmak ister...
bazen dinlemek ister...
bazen yalnız kalmak ister...
bazen arkadaş ister...
bazen gitmek ister...
gider bazen,
bazen gidemez...
bazen hiç gidememekten korkar...
bazıları sonsuz neşeye doğar...
bazıları sonsuz geceye...
bazen ölürsün...
bazen ölemezsin...
bazen bütün koşullar uygunken bile ölemezsin...
bazen kendinden uzaklaşmak ister insan...
bazen gidersin,
sırf dönebilmek için...
bazen ağlarsın baya...
bazen ağlayamıyorsun baya baya...
bazen çok ama çok fazla içmek istiyorsun da,
bazen sen zaten içmeye gidiyorsun
bazen acıbademden bir taksiye biniyorsun, kadıköye diyorsun, bazen yüzüne bile bakmıyor...
bazen bir kadın geliyor,
oturuyor karşına,
ve ağlıyor...
kadınlar hep ağlıyor...
bazen bir kadın sana, en çok korktuğum şey bir kadının göz yaşıdır diyor,
kendi adına...
eğer çok sevdiysen diyor,
eğer çok sevdiysen...
oysa bilmiyor ki,
sevmek de bir ana ait...
her şeyin başı su...
felsefenin de...
Mayıs 23, 2011
İlişikileri bitmiş ama o içindeki mikrobun ölmesini istemiyor. Böylece güzel bir bahanesi olyor hayatta: Başarısız olma bahanesi, hayatta tutunamama bahanesi... İçindeki mikrobu öldürürse herkes gibi çalışması, mücadele etmesi, birşeyler başarması gerekecek. Şimdi mazereti var. Bu da işine geliyor...
Mayıs 14, 2011
Mayıs 12, 2011
Neden insan hep kendine köle
Değişmez mi söyle
Ve o an bende bile yok
Neden insan ayıpladığını yaşamadan ölmüyor
Ve o an bende bile yok
Ben öldüm...
Aşk
kimsesizim hısmım da yok hasmım da
görünmezim cismim de yok resmim de
dil üzmezim tek hece var ismimde
barınağım, gönül denen yer benim
görünmezim cismim de yok resmim de
dil üzmezim tek hece var ismimde
barınağım, gönül denen yer benim
Mayıs 06, 2011
Mayıs 04, 2011
Sözüm meclisten dışarı dostlar, bugünlerde kendimi hıyar gibi hissediyorum. Hani dilim dilim doğrasalar beni; Marmara, Ege, Karadeniz ve hatta Akdeniz cacık olur diyorum. Derdim öylesine büyük ki dostlar, kırka yarıp yine kırka bölseler ve kırk bostana gübre diye serpseler; kırk bin tane ot biter de kırk bin derde deva olur diyorum...
Herkes çocukken büyük adam olma hayali kurar ama bazıları büyür; bazıları ise hep çocuk kalır. Siz ne kadar büyümek isterseniz isteyin; büyük olmak için doğmadıysanız hep küçük kalırsınız. Hep küçük....
Mayıs 01, 2011
Nisan 26, 2011
Gençler rock müziğini üç nedenle dinler: Tepkisel olduğu için, tepkisel olduğu için ve tepkisel olduğu için.
Gençliğin haksızlığa tepkisi doğa olayıdır çünkü. Engellenemez.
Nisan 21, 2011
Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni,
Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez.
Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini,
Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,
Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,
O kızoglan kız erdem dağlara kaldırılmış,
Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru,
Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,
Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,
Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,
Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın,
Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen'e
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama,
Seni yalnız komak var, o koyuyor adama...
Nisan 19, 2011
Nisan 01, 2011
Sigmund, ilişkiler o kadar narindir ki, tek bir şey, ufacık bir hareket üstüne çığ gibi düşmesine neden olur. Allah muhafaza bu çığ bir de hızlanırsa en iyisi toparlanıp
gitmendir.
İlişki bittiğinde kendimden mi, ondan mı daha çok nefret ettiğimi gerçekten bilmiyordum.
gitmendir.
İlişki bittiğinde kendimden mi, ondan mı daha çok nefret ettiğimi gerçekten bilmiyordum.
Mart 13, 2011
Mart 06, 2011
A Walk To Remember
Arkadaş nedir?
Tek bir ruhun, iki beden içinde yaşaması. -Aristo-
Sevgi her zaman sabırlı ve candandır.
Asla kıskanç değildir.
Sevgi asla kendini beğenmiş ya da kibirli değildir.
Asla kaba ve bencil değildir.
Saldırgan ve kızgın değildir.
Sevgi, başka insanların günahlarından zevk almaz fakat hakikati sever.
Her zaman bağışlamaya, güvenmeye, ümit etmeye hazır ve başa gelen her şeye tahammül eder.
Hayatımın sonuna kadar ona saygı gösterip, seveceğim.
Bizim aşkımız rüzgar gibi. Göremiyorum ama hissedebiliyorum.
Bütün samimiyetinle beni uyardın, değil mi?
Into The Wild
Kendini ve etrafında bulunan insanları şiddetli bir katılıktaki ahlak kurallarına göre ölçerdi. Belki de sürekli olabilecek bir yalnız kalma riskine giriyordu fakat Tolstoy, Jack London ve Thoreau gibi yazarların yazdığı sevdiği kitapların karakterlerinde kendine yoldaş buluyordu. O karakterlerin kullandığı kelimeleri, herhangi bir duruma uyacak şekilde kullanabiliyordu ve sıklıkla da kullanacaktı.
Başımdan çok şey geçti ve şimdi mutluluk için gereken şeyi bulduğumu düşünüyorum. Taşrada, iyilik yapılması kolay olan ve kendilerine iyilik yapılmasına alışkın olmayan insanlara faydalı olma ihtimaliyle, sessiz, gözlerden uzak bir yaşam. Ve birilerine fayda sağlayacağı umulan bir iş. Sonra dinlence, doğa, kitaplar, müzik ve komşu sevgisi. İşte benim mutluluk tanımım budur. Ve tüm bunların üstüne, eş olarak sen ve belki de çocuklar. Bir erkek hayattan daha başka ne ister ki?
Ya yüzümde bir gülümsemeyle kollarınıza koşuyor olsaydım? O zaman siz de benim şu anda gördüklerimi görür müydünüz?
MUTLULUK SADECE PAYLAŞILDIĞINDA GERÇEKTİR.
Şubat 26, 2011
Şubat 13, 2011
Şubat 11, 2011
Çok kültürlü dünyada cinsel kimliği ile erkekleri baştan çıkaran kadınlar yerine fikirleri ile topluma yön veren kadınların yüceltilmesi gerekmez mi?
Ocak 07, 2011
Finding Neverland
Acı hepimizi farklı şekillerde etkiler.
Yaptığımız şey sıradan bir ağacı alıp onu seyircilere muhteşem bir altınmış gibi göstermek.
Ufacık bir mutluluk ışığı bulduğunda hemen söndürecek birileri çıkıyor.
Ocak 05, 2011
Ocak 04, 2011
Scrubs
Zebranın ne olduğunu biliyor musun? Sık rastlanan bir hastalığın, sık rastlanmayan belirtilerle ortaya çıkmasını, abuk sabuk başka bir hastalık olarak teşhis etmektir.
Başka bir deyişle, eğer toynak sesi duyuyorsan, aklına atlar gelmeli, zebralar değil.
Her Arayan Bulamaz Ama
Bulanlar Hep Arayanlardan Çıkmıştır.
Bulanlar Hep Arayanlardan Çıkmıştır.
Labels
- Balans ve Manevra (1)
- Benim Adım Kırmızı (3)
- Cemal Safi (1)
- Chuck (5)
- Cinemagickal (53)
- Çakallarla Dans (1)
- Çavdar Tarlasında Çocuklar (5)
- Dramagickal (4)
- Ekşi Şeyler (3)
- House M.D. (1)
- İlhami Çiçek (1)
- İsmet Özel (1)
- Kayahan (1)
- Kaybedenler Kulübü (1)
- Korkma Ben Varım (1)
- Leyla ile Mecnun (3)
- Limon Ağacı (1)
- Magicbooks (7)
- Magickal Games (1)
- Magickal Musical (101)
- Magrib (5)
- My Sassy Girl (1)
- Scrubs (5)
- Tuna Kiremitçi (1)
- Two And A Half Men (2)
- Ülkü Tamer (1)
- William Shakespeare (1)
- World Wide Web (35)
Blog Archive
-
▼
2011
(31)
-
►
Mayıs
(8)
- İlişikileri bitmiş ama o içindeki mikrobun ölmes...
- Terk edilmiş bir okyanusta baş başa kalmış iki bal...
- Neden insan hep kendine köle Değişmez mi söyle Ve ...
- Başlık yok
- Aşk
- Yok böyle bir baş ağrısı. Kafamda filler maç yapar...
- Sözüm meclisten dışarı dostlar, bugünlerde kendimi...
- İntikam içli bir marştır gerçekte.
-
►
Mayıs
(8)
Blogger tarafından desteklenmektedir.