Ekim 11, 2009

Dücane Cündioğlu - Mevlana ve Şems ve Aşk


1. Nefrin Tokyay, 'Tebriz'in Kış Güneşi' (Aralık 2005)

2. Ahmet Ümit, 'Bab-ı Esrar' (Kasım 2008)

3. Saide Kuds, 'Kimya Hatun' (Şubat 2009, Farsça'dan)

4. Elif Şafak, 'Aşk' (Mart 2009, İngilizce'den)

Üşüdükçe, Şems-i Tebrizî'nin —'Hırka-i Şems' olarak da bilinen— 'Makalât'ıyla bir kez daha ısınmayı beceremeseydim, acaba
bu dört kitaplık gürültünün üstesinden gelebilir miydim, bilemiyorum.

Neyse ki hepsini okudum. Hem de altını üstünü çize çize.


...

Mecnundan habersiz bin Leyla! Leylâ diye diye başından yetmiş nikâh geçmiş bin Mecnun!

Hakikatin kokusundan eser olmadıkta, o aşkın adı ilâhî olsa n'olur, beşerî olsa n'olur?

Şems ile Mevlâna aşk şarabından içip sarhoş olmuşlar ama işe bakınız ki sekiz asır sonra kimileri —hem de ayık oldukları hâlde— 'agora'da nârâ atıyorlar!

Hakikat talibinin, bir putperestin sadakatine, bir ateşgedenin içtenliğine, bir fahişenin inkisarına, bir sâkinin hürmetine, bir karıncanın inadına ihtiyacı var; tasavvuf edebiyatı üzerinden aşk klişelerini piyasaya arzeden kısık gözlere değil!

Şarap üzümden yapılır, tersi olmaz!


...

Yazarları hakikate ihanetle suçluyor değilim. Hâşâ! Bilâkis mecaz ve misal'in, metafor ve allegori'nin özüne sadakatsizlik ettikleri için kendilerini eleştiriyorum.

Meyhaneye girip ayık çıktıkları için... Gazoz içip serhoş taklidi yaptıkları için... VE dahi 'Hâmuşan'da susmak yerine nârâ attıkları için...


Tamamı için;
Tıklayınız

0 yorum: