Mart 06, 2012


Sayfalar arasından sanki bir Şeytan geçti de, resimde kötülüğün, çoğu zaman, akıllılık olduğunu hissettik.

Hüner ve ustalığına içtenlikle hayran olduğumuz birini, yüzüne karşı överken içten olabilmemiz için onun güçten iktidardan iyice düşüp biraz zavallı olması mı gerekir?

Kitaplar insanın mutsuzluğuna teselli sandığımız bir derinlik katar yalnızca.

Fakirlik, gözyaşları ve mutsuzluk, aynaya bakıp bakıp hayal kırıklığına uğrayıp ağlamak ve hüzün, çirkin kadınların işidir.

Hepimizin hayatında, daha başımızdan geçerken bile, bundan sonra çok uzun bir süre hiç unutmayacağımız bir şeyi yaşamakta olduğumuzu anladığımız zamanlar vardır.

Bundan sonra, kusurlarıyla övünen aptallar yüzünden âlem daha renkli, ama daha aptal ve elbette çok daha kusurlu olacak.

Rahmetli annem, babamdan çok daha akıllı bir kadındı, evde ağladığım bir akşam, bana âlemde iki türlü adam olduğunu söylemişti: Çocukluğunda yediği dayakların altında kalıp ezilenler. Onlar hep ezik kalır, derdi rahmetli annem. Çünkü, dayak istendiği gibi içlerindeki şeytanı öldürür. Bir de bu dayaklardan içlerindeki şeytanı öldürmeden, ama korkutup terbiye ederek çıkan talihliler vardır. Onlar da çocukluklarının bu kötü hatırasını unutamazlar hiç, ama -kimseye söyleme bunu demişti annem- Şeytan ile geçinmeyi öğrendikleri için kurnaz olmayı, bilinmeyeni bilmeyi, dost edinmeyi, düşmanını tanımayı, arkalarından dönen dolapları vaktinde sezmeyi ve ben ekleyeyim, nakşetmeyi herkesten iyi becerirler.

Heratlı eski üstatlar, âlemi Allah'ın gördüğü gibi nakşetmeye çalışırken bir şahsiyetleri olduğunu gizlemek için imza atmazlardı. Sizler ise bir şahsiyetiniz olmadığını gizlemek için imza atacaksınız.

Saf kalmak isteyenin yapacağı bir şey ve kaçacağı bir yer vardır her zaman.

Ranlı şair Sarı Nazım'ın bir mesnevisinde merak ettiği şey: Mutluluğun resmi yapılsın isterdim. Bunun nasıl yapılacağını çok iyi biliyorum. Bir anne resmi yapılsın isterdim, iki çocuğu olsun; kucağında gülümseyerek tutup emzirdiği küçüğü, o annenin iri göğsünün ucunu mutlulukla gülümseyerek emerken, hafifçe kıskanan büyük kardeşle annenin gözleri buluşsun isterdim. Hem bu resimdeki anne ben olayım, hem de bu resim gökteki kuşu hem uçar gibi, hem de gökte mutlulukla sonsuza kadar asılı kalır gibi
gösterip, zamanı durduran Heratlı eski üstatların usulüyle yapılsın isterdim. Biliyorum, kolay değil.

Sakın inanmayın Orhan'a. Çünkü hikâyesi güzel olsun da inanalım diye kıvırmayacağı yalan yoktur.

Mart 05, 2012


Sarılmasını bilen adam iyi adamdır.

Çıkarları yüzünden sevmek zorunda oldukları bir kişiyi, akıllılık edip daha insanca bir neden bulup samimiyetle sevmeyi becerebilecek kadar olgun kişilerdi.

Eski hayatım sanki sürüyormuş gibi davranabilmek için katilliğe uygun bir ikinci ses edindim. Eski hayatıma hiç karıştırmadığım bu alaycı ve hain ikinci sesle konuşuyorum şimdi.

Ben ben değilim, ben dediğim sensin hep.

Bir şehir ne kadar büyük ve renkliyse, suçunuzu ve günahınızı gizleyeceğimiz o kadar çok köşesi, ne kadar kalabalıksa, suçunuzla aralarına karışabileceğimiz o kadar insanı var demektir. Şehirlerin zekası, barındırdığı alimlerle, kütüphaneler, nakkaşlar, hattatlar ve medreselerle değil, karanlık sokaklarında binlerce yılda sinsice işlenmiş cinayetlerin çokluğuyla ölçülmeli.

Güzel bir resim bir hikayeyi zarefetle tamamlar. Hikayeyi tamamlayan bir resmi düşünmeye çalıştığımda o resmin sonunda bir put olacağı geliyor aklıma. Çünkü olmayan hikayeye inanamayacağımıza göre, resme, o şeye inanacağız o zaman.

Şiir ve resim, renk ve kelime, kardeştir bunlar.

Aşk, görülmeyeni görülür kılma yeteneği, gözükmeyeni sürekli hissetme isteğidir. (İbni Arabi)

Kendi sefil çıkarlarımız, alev alev yanan şehvet duygularımız ve bizi kırık kalpli bir adama çeviren aşkımız için yapmaya hazırlandığımız berbat işleri, fırsat çıkarsa daha yüce bir amaç için yapabilmek isteriz.

Bütün haydutlar, şairler, kederliler akşam ezanı okunurken içlerindeki cinlerle şeytanların hep birlikte tepinerek, kazan kaldırıp hep bir ağızdan kendilerini ayarttığını bilirler.

Tilkilere bakır sıçtıracak soğuk iliklerime işliyordu; boğazımın arkasında o sinsi ağrı başlıyordu.

Dürüstlük çoğu zaman korkaklıktan başka nedir ki zaten?

Hepimize olur: Bazen mantıkla düşünüyorum diye haftalar, yıllar boyunca hayal kurduktan sonra, bir gün bir şey görürüz, bir yüz, bir elbise, mutlu bir insan ve bir anda hayallerimizin gerçekleşmeyeceğini, mesela o kızı bize hiç vermeyeceklerini, mesela filanca mevkiye hiç getirilmeyeceğimizi anlayıveririz.

Bu bir şaka değil; ölümle karşılaştığında, özellikle aslan huylu erkeklerin büyük çoğunluğu, kendilerini koyuverir. Cesetlerle kaplı savaş alanları, sanıldığı gibi kan, barut ve kızışmış zırh değil, bu yüzden bok ve çürümüş et kokar.

Zenginlik, iktidar ve masallardan çıkma aşk hikayeleri insanları meraklı kılar.

İnsan kötü biri olduğunu bir kabul etti mi, -ki aşkta reddedilme önemli bir sebeptir- arkasından vahşet çok kolay gelir.

Bir şey istersin. Ama istemene bile izin vermezler. O zaman rüyamda gördüm, dersin. Böylece istediğini sanki sen istemeden istersin.

Küsmek aşkın belirtisidir belki, ama küskün aşık da hem sıkıcıdır, hem de hiçbir geleceği yoktur.

Kimi zamanlar gerçeği olduğu gibi dillendirme insanı samimiyetsizliğe sürükler.

Sevişmek aşkı yatıştırmanın en iyi yolu değil midir?

Sizden daha iyi ve ahlaklı olduklarına inanan yüce kişiler, sizin için utandıklarında, gözlerinizin içine bakamazlar.

Biliyorsunuz, karanlıkta kelimeler kanatlanır.

Renk gözün dokunuşu, sağırların müziği, karanlıkta bir kelimedir.

Yaşamak görmektir.

Evlenmeden önce alevlenen aşk yangını evlilikle söner ve geriye boş ve kederli bir yangın yeri kalır.

Allah'ın çok sevdiği ve kayırdığı bir kulu olduğuma, O'nun beni koruduğuna, bu yüzden işlerin yolunda gideceğine inanıyordum. Bu güveni bir kere içinizde hissederseniz aklınıza ne gelir, içinize ne doğarsa yaparsınız ve yaptıklarınız da doğru çıkar.

Resimler de, tıpkı yazı gibi, bakanla konuşur.

Allahım sen bana yardım et. Aşk boşu boşuna acı çekmenin değil, sana ulaşmanın bir yolu değil mi?

Benim gibi adamlar için, yani aşkı ve acıyı, mutluluk ve sefaleti eninde sonunda ezeli bir yalnızlığın bahanesi haline getiren benim gibi keder erbabı için, hayatta ne büyük sevinçler olur, ne de büyük üzüntüler.

Bütün katiller, sanıldığının aksine, inançsızlardan değil, fazla inananlardan çıkar.

Kusur eğer yeteneksizlikten ya da hüner eksikliğinden değil de, nakkaşın ruhunun derinliklerinden geliyorsa, o artık üsluptur.

Gerçek abdalın içindeki şeytanı arkada bırakmak için bütün ömrünce yürümesi, hiçbir yerde fazla konaklamaması gerekir. (Şeyh Osman Baba / Menakıpname)

Kardeşler, kardeşler, zehirleniyoruz, çürüyoruz, ölüyoruz, yaşadıkça tükeniyoruz, sefaletin içine gırtlağımıza kadar batıyoruz...

Bu dünyanın güzelliği ve sırrı ancak ona sevgiyle gösterilen dikkat, ilgi ve şefkatle çıkar ortaya.

İlk Şeytan'dır, ben diyen!

Düşüncelerin içeriği değil, biçimi önemlidir. Nakkaşın ne resmettiği değil, üslubu.

Körlerin hatıraları hayatın acımasız yalınlığını ortaya çıkarır. Ama canlılığını öldürür.

Nakışta asıl konu güzel genç kızın tutkusu değil, nakkaşın tutkusudur.

Resmimizde mana, suretten önce gelir.

Şubat 29, 2012


İmza atarsa resmim benim kusurumu taşıyor demiş olmaz mı?

Kusur uslubun anasıdır.

Hatırlamak gördüğünü bilmektir. Bilmek, gördüğünü hatırlamaktır. Görmek, hatırlamadan bilmektir.

Aşk mı insanı budala yapıyor, yoksa yalnızca budalalar mı aşık oluyor?

Aşk acele işleri geciktirir.

Ev, yatak, uyku, kızarmış yağ ve nem kokuyordu. Yaşlanmakta olan bekar erkeklerin o korkunç kokusu.

Kötü olan şey yaşlanmak, çirkinleşmek, hatta kocasız ve yoksul kalmak değil, hayatta kimsenin sizi kıskanmaması.

Benim gibi kötü ruhlu biri, iyi bir insanla evlenmeli...

Şubat 17, 2012


Şu an bundan daha az üretken olabilmenin tek yolu yaslandığın duvarın kendisi olman ama o zaman da dallamanın tekine yaslanacağı ve ne kadar dallama olduğunu yansıtacağı bir duvar sağlamış olurdun.
Biliyorum, paradoks gibi, değil mi?

Şubat 03, 2012


halbuki aşk,başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.

Ocak 11, 2012


Çocuğunuz varsa, onlara zeki olduklarını söylemeyin.
Hiç çalışmazlar...

Kader, sevdiğin kişi için, tesadüflerden bir köprü inşa etmektir...